28 Kasım 2009 Cumartesi

Ben Her Mevsim Buradayım

Bir yanımdan başla kıvırmaya beni. Hafif hafif. İçe doğru istersen, dilersen dışa doğru. İlk kıvrımı yaratmak üzereyken sen, daha yolun başındayken kırılacağım ben. Başladığın yanımdan çatlayacağım. Diğer yanımdan da dene istersen. Bu sefer ilkinin tersi yöne kıvır beni. İlk rulo oluşamadan elinde kalacak kuru parçalarım. Birbirinden ayrılan yerlerimde renk farkı görmeyeceksin, hepsi o garip turuncu olacak turuncuysam ben. Ya da sarı, eğer ki sarıysam daha. Şimdi iki yanım da yarım. Toza benzeyen ufak parçalarım hemen yanı başımda. Beni kıvıran eller gibi. Sokağındaki benim şimdi. Ayaklarının altında ezilen, belki oyuncağın olan şu kurumuş haliyle. Bu mevsimde hep buradayım ben. Susuz, bitkin. Hep bu mevsimde ezilirim ben ve gülümsersin. Parçalarıma ayrılışımın sesi ayaklarının altında, gülümsetir seni. Güçlü hissedersin. Eğer ki varsa bir ağaç, benim ağacım, yukarılardan bakar bana. Sana da tabi. Ezilişime bakar ayaklarının altında. Ne düşünür bilmem. Ama varsa eğer bakıyordur mutlaka bana. Önce ben vazgeçtim belki de bırakıp giderek onu, düşerek sokaklara, uçuşarak bankların altlarına, çöp kutularının kenarlarına. Zaman zaman toplandık benim gibi başkalarıyla da, kaldırım kenarlarında. Düşündük hep, önce biz mi vazgeçtik yoksa o mu fırlattı bizi sizlerin sokağına. Şimdi kıvır beni birazcık, içe doğru. Dene ki gör nasıl kalıyorum elinde bin bir parça. Asıl olan kurumamakmış en başta. Bu mevsimde hep buradayım ben artık. Toza benzeyen ufak parçalarımla yanı başımda, tek işlevim güçlü hissettirmek sana. Şimdilik ama. Bırakmıyorum bu sefer tabanı, tozlarımı da. Hep birlikte, kalıyoruz bu defa. Dönmeyeceğiz -varsa- o ağaca. Her mevsim buradayım artık. Senin güçlü gözlerini izleyeceğim gelecek mevsim, gökyüzüne bakıp da bulamazken beni. O yüzden kıvır beni şimdi içe doğru, yavaş yavaş, dikkatlice. Kıvır ki elinde kalayım. Tozlarım eserken, sapımı çevir başparmağınla işaret parmağının arasında sağa sola. Dönüp dururken ben parmaklarının arasında, hâkim hisset kendini bütün dünyaya. Bense gözlerine bakayım boynunu daha çok gördüğüm alt bir açıdan. Bir sağdan, bir soldan göreyim seni…
SZN29.11.09

26 Kasım 2009 Perşembe

BİR CEVAP ALMAK İÇİN KURULAN CÜMLELER

Gecenin birinde bir kadın olmak nasıl diye düşünmek lazım belki de… Çünkü bir kadın düşünür. Saçlarına yıldızların o şiirlerde abartılmış ışığı düşerken, o farkına bile varamaz belki onları ve düşünür. Neden? , der kendi kendine. İçimde bu olup bitenler neden? Ben nerede duruyorum bu hayatta ve cebimdeki on liradan başka ne kanıt var benim zenginliğime dair? Yaşamak para değil, pul değil, maddeler değil. Buraya kadar tamam. Peki, ama yaşamak aynı zamanda sadece aç olmamak, açıkta olmamak mıdır? En berbat gecede başınızı sokacak bir eviniz varsa, yapacak ya da isteyecek başka bir şeyiniz yok mudur acaba bu dünyada? Her şey bu kadar sınırsızken istekler bu kadar sınırlı mıdır? Bu sınırlardan kurtulmak mı lazımdır yoksa sınırlarınızı korumak mı? Bir zamanlar da insanlar bu kadar birlikte ve bu kadar yalnız mıydı acaba diye sorar kadın. En güzel cevap olumlu verilendir bu soruya aslında. Bilirseniz ki başkaları da yalnız kaldı, artık yalnızlık değildir o. Kendinizi bir tek parça gibi hissederken oradan kurtulmanın en güzel yoludur belki bu cevap çünkü artık siz bütünün bir parçası olursunuz yeniden. Ait ve emin. Peki sırf başkalarının da bir hareketi yapıyor olması doğru yerde doğru zamanda bulunuyor olduğunuzun kanıtı olabilir mi gerçekten? Emin olmak için bu kadar ufak bir şey yeterli ise peki bir hareket için yapılması ya da yapılmaması gereken, kendimizden emin olmak neden bu kadar zaman alır? Neden kendimizden emin olmak, ona güvenmek isteriz peki? Doğru nedenlerden olduğu çok az görülmüştür aslında. Egoyu beslemek, daha emin adımlar atabilmek, sistemlerin içinde daha sağlam yerler edinebilmek için gerekli değildir bence kendine güvenmek. Kendine güvenmek, o bedenin içinde yaşayabilmek için gereklidir. Çünkü bilirsin ki sen o bedenden ortalama 70 yıl çıkamayacaksın. Sen ve seni sen yapan bilincin o bedende kısılıp kalmışsınız. Ufukta herhangi bir unutkanlık veya hafıza kaybı görünmüyor. Ve kendi isteğinizle çıkmaya çalışmak gibi bir niyetiniz de olamaz o bedenden. O zaman işte orada yaşamaya çalışmak bir sevgi ve güven meselesi haline gelir. Güvenmediğimiz, sevmediğimiz bir tanıdığa, bize dokunmadığı, içimize yaklaşamadığı, içimizi okuyamadığı bir ortamda bile beş dakika katlanırken nefesimiz tıkanıyorsa, kendimizi sevmeden yaşamanın imkansız olması çok da garip değildir zaten. Ama sevmek kavramını da açmamız gerekir tam bu noktada çünkü bilmeden ve anlamadan sevmek yarımdır bence. Kötüyü görmek, kusurları bilmek ve onları sevmek daha bir tamdır. Ama eksik kalır yine. Çünkü sevmek değiştirmektir bence. Sevmek öğrenerek oluyorsa ve öğrenmek de bir davranış değişikliği geliştirmek ise bu değişimi yaşamadan sevmek amacına ulaşmadığı gibi, sebep olduğu gereksiz körlüklerle sevmeyi de engeller. Peki, neden hep kadınlar soruyor gibi görünür bu soruları? Zamanları bol olduğu için mi? Hapsedildikleri evlerde yapacak iş bulamadıkları için mi? Aslında hapsedilmedikleri ve orda olmayı sevdikleri için kendilerini yeni işlere verdikleri için mi? Yoksa tüm toplumlar kadınlara “başkalarını” sevmeleri gerektiğini söylediği için mi? Kendi içlerinde taşıdıkları biri erkek biri kadın gözetmenlerin yorumlarını dışa vurdukları için mi? Çok duygusal görüldükleri için mi? Öyle görülmeyi sevdikleri için mi? Herkes bazı hayatlarında bu tür şeylere elbet kafa yorduğu için mi? Tüm bunları cevaplamak imkansız tabi ama cevaplara ulaşmak da imkansız olmadığı için mi soruyorlar acaba? Yoksa sadece, gecenin birinde otururken bir kadın olarak bu dünyada, canları sıkılıp hava almaya çıkayım deseler başlarına ne geleceğini de merak edip sormak zorunda kaldıkları için alışkanlık mı yaptı sorular acaba… SZN23.06.08

KUYU

Bir anda bir kuyunun içinden çıkar gibi gerçeğe doğru çekildim ve gözlerimi açtım.Odamdaydım.Herkes uyuyordu ve ben hayattaydım..Servisteydim aslında o anda , yani şoförün cep telefonunun çaldığı ve sadece yüzünün halinden kötü bir haber aldığını anladığım o anda. Bir anda servis arabasını sağa çekti. Hepimizi hızla aşağı indirdi ve gaza basarak uzaklaştı. Aslında yurda çok yoktu, zaten o caddenin üzerindeydik ve belki bir yüz elli metre filan vardı yürünecek. Oysa etrafımızı bir anda saran asker üniformalı insanlar o metreleri gözümde bir anda nasıl uzattıklarını anlayamazlardı. Yakınlarda bir yerlerde bir konsolosluk filan vardı galiba, öyle olmalıydı zaten. Çünkü bir anda bu kadar çok çekik gözlü askerin etrafta nasıl bulunabildiğini ancak bu şekilde anlayabilirdim. Bir anda etrafımızı sarmakla yetinmediler de aslında. Beni duvara zorla dayayıp alnıma silah dayadılarını hatırlıyorum. Soğuk ve güçlü... Her şeyin bittiğini bilmenin garip bir rahatlık yaratacağını o anda fark ettim aslında ilk defa.Uzaklardan bir kız koşmaya başladı bana doğru o anda, göz ucuyla da olsa görebiliyordum suratındaki ifadeyi. Benimle ilgilenen asker ona doğru döndü.Karmaşadan yararlanıp koşmaya başladım.Kız bana yetişti.Askerlerle aramda durdu ve o anda ardı ardına patlayan silah seslerini duymaya başladım. Çekik gözlüler, yüzlerinde asla ne demek istediğini anlayamayadığnız ifadelerle ardı ardına bastılar tetiklere.Yere attık kendimizi. Aramda hala o kız vardı askerlerle.Yine de engel olmadı bacaklarıma saplanan kurşunlara bu.. Gerçekten vücuduma giriyordu bir bir kurşunlar ve gerçekten akan bu sıcak şey kan olmalıydı.Etrafımda yavaş yavaş oluşmaya başlayan kan gölünü gördüm. Kurşunların saplandığı yerler tek tek acımaya başlamıştı ama yavaş yavaş birleşmeye ve bir bütün halinde tüm vücuduma acı vermeye başlamıştı. Parçalanan etimden kopan parçaların kıpırdamaya çalıştıkça etrafa sarkışın gördüm. Görmek istemedim. Gözlerimi kapadım .Bir anda bir kuyunun içinden çıkar gibi gerçeğe doğru çekildim ve gözlerimi açtım.Odamdaydım. Herkes uyuyordu ve ben hayattaydım..szn 110507

KISA GECENİN KARI SON ŞAŞKINLIKLARIM...

Bu gece ilk defa gözyaşlarımı ciddi ciddi yağmurla karıştırdım. Sakladım onları kendimden bu gece... Aslında ilk defa yaptığım bir şey değil saklamak ama bu gece filmlerdeki gibi oldu tam da.. İliklerime kadar ıslanana dek durudm yağmurun altında. Son hücrem donana kadar... Yeni yeni ısınmaya başlıyor vücudum zaten. Çok üşüdükten sonra sıcacık bir yere girdiğinizde vücudunuz karıncalanır ya hafiften, benimki de onu yaşıyor bu gece...Düşündüm saatlerce soğukta. Hayatımdaki insanları düşündüm. Sindire sindire... Ne çok "şekli güzel " insan girmiş hayatıma. Dışarıdan baktığında bana benzeyen bir sürü insan... Nasıl şekli düzgün demeyin bana. Biliyorsunuz işte! Şu , toplumda kabul gören tipler var ya! Onlardan bir sürü. Eli ayağı düzgün, az çok bir şeylerde başarılı, ailesi iyi görülen ( daha doğrusu ailesi de toplumda kabul gören) pek çok insan. Aynı zevkleri paylaştığım, aynı işleri yaptığım, beraber gülüp eğlendim bir sürü insan. O zihnimize yerleşmiş "normal insan " tiplemesinin sözlükteki karşılığına resmini koyabileceğimiz bir sürü, şekli güzel, insan...Şimdi bakıyorum. Bu soğuk, bu ıslak, bu sanki hiç ısınmayacakmış gibi gelen gecede, ben burada otururken yalnızlığımla yan yana, aydan yansıyan güzel şekillere bakıyorum. Birisi yaklaşıyor yanıma uzaktan, yavaşça. Görebiliyorum, göz ucuyla ama... Bakmıyorum o tarafa çünkü bana bulaşmasını istediğim insan odeğil. Evet , var içimde sığınmak için bulmak istediğim bir liman. Ama o değil. Tanımıyorum ki onu zaten...Hala bana doğru yürüyor, görüyorum. Benden başka da kimse yok bu tarafta. Belli ki bana geliyor. Hala bakmıyorum yüzüne. Yerlere bakıyorum, ayaklarımı sallayıp onlarla ilgileniyor gibi yapıyorum kendi çapımda. Geliyor illa ki ama... Burnumun dibine girip "iyi misin?" diyor.İşte o an tenezzül edip bakıyorum ona. Şaşırıyorum ait olduğum yüzyılın parçası, salak gençlerden birinin zihniyetiyle. Bu kadar iyi bir davranış ve sesin , bu kadar çirkin bir insandan çıkmasına şaşırıyorum!!... Gözleri şaşı biraz. Kocaman , kalın camlı gözlükleri var. Boyu da ortalamanın altında ve aşırı kilolu birisi. Üzerinde eşofmanlar var bu soğukta. Kısa dağınık saçları buz gibi rüzgarla dalgalanıyor. İyice dağılıyor aslında. Suratıma bakıyor bana bakamayan göz bebekleriyle..."İyiyim" diyorum. "Müzik dinliyorum sadece." Kusura bakmamamı, rahatsız ettiği için üzgün olduğunu söyleyip gidiyor. Kalakalıyorum öylece. Bir ayın parlak yüzeyinden yansıyan güzel şekilli insanlarıma bakıyorum hayatımdaki, bir onun biçimsiz gövdesinin arkadan görünüşüne yürürken kapıya doğru. Nasıl güzel işlemişler diyorum. Masallarda olduğu gibi olsun diye bekliyoruz artık , belli... Kısa , şişman ve çirkin olan kötü olacak oyunda masala göre çünkü; uzun, zayıf ve güzel olan ise iyi mutlaka. Biz de rahat rahat ayıracağız kimin kim olduğunu böylece... Biraz değişiklik olduğunda ise bu modelde, kalıyoruz işte yağmurun altında. Islak, üzgün , sabırsız... Ama en önemlisi şaşkın.. Ne yapacağını bilmez bir halde...280207szn

25 Kasım 2009 Çarşamba

HamamBöceği

Biraz karanlık mı oldu? Kaldır ayağını. Yavaşça bana yaklaşıyor gibi. Yavaşça yaklaştır. Kaçabilir miyim ki? Kaçamayacağı kadar sakince yaklaş. Biraz kenara gitsem iyi olur gibi. İyice yaklaş. Yakınlaştı gibi... Çat!

Gözümü açarak başladığım saçmalığıma her gün, yavaşça çatırdayan kabuğum eşlik etti bugün. Tek bir harekette üçe ayrıldı. Biri çok büyük. Diğer ikisi daha küçük. Şekilsiz. Küçüklerden biri içeri doğru battı sivri yerinden. Diğerleri yukarı doğru çıkıp etimden ayrıldı. Etimle kabuğum arasına ilk defa hava sızdı bugün. İçeri batanın ucuysa neredeyse ağırlık merkezime yakın bir yerde. Sızan hava hafif hafif sızlıyor hala. Canım yavaş yavaş yanıyor. Yumuşak, dolgun etim titriyor orada. Kabuğumun sivri ucuysa benim nefesimi kesiyor. Kısa kısa soluyorum şimdi. Kesik kesik. Her içime çektiğimde iki şey oluyor nefesimi. Tam oratama kabuğum batıyor bir, zıplayacak gibi oluyorum. Bir de onun acısı, tenime sızan havanın titrettiği etimi unutturuyor. Aynı saniyede, acı sayesinde freahlıyorum. Acı yüzünden hafifliyorum. Hepsi, o benden büyük güç üstüme bastığı için oluyor bugün. Hepsi, benim gücüm hamamböceğine yettiği için oluyor bugün. Benim için. Onun için. Aynı...

SZN19.11.09

Yarat

Zaten bir kadını olan bana söylemeyen tatlı adam... Gözlerime baktığında yalan yok.Öperken, yalan yok. Sarıldığında kollarıma tüm vücudunla aynı anda, hissederken tenimi yalan yok. Sadece konuşurken... Çok mu önemli acaba? Nefesini nefesime karıştırırken yalan yok. Üzerinde titrerken tüm vücudum yalan yok. Titresin isterken sen tüm bedenim, yalan yok. Yaktığın mumlarda yalan yok. Yastığının kokusunda yalan yok. Bir tek, konuşurken. O da bazen. Bu kadar önemli mi gerçekten? Tüm vücudum aynı hırsla sarsılırken şimdi, sessiz şiddetinden varlığının, önemli mi hakikaten? Değiştiriyor mu issettiklerimi? Evet. Acıtıyor mu? Hayır. Koruyor mu? Belki. Bildiğim yerlerin en tanıdık köşelerinde hiç tanıyamadığım insanların yanındayım her gün. Tanırken baktığım liste yanlış. Sorular, sorulanlar yanlış. Bir tek bana söylenmeyenler doğru bugün. Sadece sessiz tınılar gerçek. Sadece onların rüzgarı yalıyor tenimi şimdi. Hafif. Serin. Serin mi hakikaten? Yoksa güzel mi duruyor kağıtta? Çünkü yanan her şey acının bir öğesi mi olmuş aklımda?Ama hayır serin bu sefer. Soğumuş kabuklar. Sakinlemiş... Ayağımın küçük parmağını çarptım bugün yatağının kenarına. Senden daha fazla acıttı canımı. Sevindim. İçini söylemeyen tatlı adam... Dönüşecek misin kendi korkuları yüzünden canları harcayan o sıradan, normal insanlara? Biliyorum kullanıyorum seni. Herkesin birbirini kullandığındanbiraz daha fazla ve daha anlamlı bir şey için, biliyorum. Yazmak için, hissetmek için kullanıyorum seni. Gelişmek, değişmek için tetikliyorum düşüncelerinle bedenimi. Doldurmak için sırtımdaki boşluğu rollerle. Ama biliyor musun? İnanılacak bir tek ben varım desem dünyada...Tek ben kaldım. Böyle yalın. Karışıklığının bu kadar farkında. Cesareti inancından gelen ve hiçbir mite de inanmayan aslında. Şu anda. Her yaptığımla daha fazla karıştırdığımın bilincindeyim yeryüzünü ve bir başkasının öptüğü dudakları sabaha kadar öpebilmenin bile büyük bir şey olmadığını biliyorum. Yazdıklarımın en çok beni etkilediğini ve kendimi asla tamamen anlatamayacağımı. Bana yalan söylemeyen tatlı adam... Susma artık. Şiddeti çok sessiz, suskunluğunun. Kimse fark etmiyor bu yüzden. Harflerim göremiyor gözlerimin dolduğunu ve bunun bile aslında estetik kaygısı olduğunu. Çünkü çok meşgul herkes düşünmekle, yazdıklarımın ne kadar güzel olduğunu. Ben de söylüyorum konuşurken bazen. Yalanlar. Renk renk. Söylemediklerim var ya, bir tek onlar doğru. Sıradan olma sen de. Kullan beni aksine. Yaratmak için kullan. Çıkarmak için kullan en büyük maharetlerini. Dokunma bana hiç. Sadece yarat. Susma. Suskunluğun şiddeti her yerde şimdi. Sen yarat. Yarat...

SZN25.11.09